Sessiz bir pazarlıkla satın aldığınız içinizdeki şehirde yaşıyorsunuz.
Henüz borçlarınızı ödeyemediniz.
Siyahlayan göz kapaklarınız altında bir şeyler hissetmeye çalışıyorsunuz.
Kendinizden uzaklaştığınızı fark etmeden düşünce tellerini teleferik gibi
kullanarak en uzaklara kayıp gidiyorsunuz.
Sayısız unsurlara dokundukça tüyleriniz ürperiyor. Sizi aşan sözlerinizin
yankılarıyla sarsıldığınızı hissettiğiniz anlardaki bağırmalarınızla özünüzdeki
kuşları kaçırıyorsunuz. Nefes alışverişlerinizle gülleriniz soluyor.
Çılgınlıklarınızla çatılarınızdan kristalleriniz dökülüyor.
Düşünme alanınız daraldıkça şehriniz büyüyor. Sokaklardan, caddelerden koştukça
yoruluyorsunuz.
Gecelerinize gerilim makinelerinizin ışınları düştükçe robotlaşıyor
insanlarınız.
Kirli sularınızdaki kurbağalarınız timsahları dahi korkutuyorlar.
İç yolculuğunuz yaşlandırıyor sizi.
İçinizdeki çığlıklar büyüyor.
Kırk ayaklı zorluklar üretiyorsunuz.
Laboratuarlarınızdaki yedek hücreler size tatlı anlar yaşatmaya fırsat
vermiyorlar.
İçinizdeki korkunun göstergesi sizi yukarıdan aşağılara bırakırken siz sesinizi
dahi çıkaramıyorsunuz.
Saatler kıpırdadıkça mevsimler sökülüyor yüreğinizden…
Aklınızdan hep yalnızlığınız geçiyor.
Üzeyir Lokman Çaycı