Zalim,zalim,zalimsin be İstanbul!
Çok gördün bana mutluluğu,
Çok gördün bana yaşamayı,
Nefes almayı çok gördün,Gülüp eğlenmeyi çok gördün bana.
Sende tattım acıyı,
Sende tattım iki yüzlü,kalleş insanları.
Özü sözü bir olmayan insan görünümlü yaratıkları sende gördüm,bildim ben.
Mutlu olduğum o küçücük anları çok gördün bana.
Arkasından verdiğin acılar yedi bitirdi mutluluklarımı,
Açamayacağım kilitli sandıklara sürdün sevinçlerimi
En küçük şeylerden mutlu olmak istemez miydim
Gülmedim,belki mutlu olamadım ama.
Kimsenin haberi olmadı.
Göstermedim onlara gözyaşlarımı.
Zevkle izlemelerini istemedim tükenişlerimi.
Onlarında bir darbe vurmalarından korktum belkide kim bilir?
Bir sen biliyordun İstanbul!
Bir sen görüyordun günden güne eridiğimi.
Ama tutmadın ellerimden.
……..
Çek istemiyorum ellerini.!Uzatma o ince dallarını.
Kırılır korkuyorum.
Şimdi ölüyorum.Sessizce gidiyorum.Mutlu olacağım o yere!
Sabırsızlıkla bekliyorum.Mutluluk nedir bilmek istiyorum.
İşte ölüyorum!İşte gidiyorum!!!
Yarim Yarım İstanbul’um
Küçüklük hayalimdin
Büyüdükçe büyüdün
Vardığımda kanmadım
Sevdiğim İstanbul’um
Denizinde ıslandım
Rıhtımında dinlendim
Martılarla dertleştim
Cananım İstanbul’um
Beyler beyi Beyoğlu’m
Modalar Kadıköy’üm
Dolma bahçe sarayım
Mekanım İstanbul’um
Sultanahmet durağım
Sirkecide otağım
Adalarda kalayım
Saadetim İstanbul’um
Boğaziçi seyranım
Kız kulesi nişanım
Fenerbahçe gül şenim
Bayramım İstanbul’um
Üsküdar aşk yokuşum
Tahtakale aş buluşum
Ümraniye toprağım
Sevdamsın İstanbul’um
Levent’e düşer yolum
Bebekte olsun evim
Şişlide şakrak sesim
Evrenim İstanbul’um
Aksaray’da yayayım
Beyazıt’ta susarım
Kum kapıda kaynağım
Nimetim İstanbul’um
Lügat yok anlatamam
Kelime yetiremem
Ömür az bitiremem
Yarim, yarım, hayatım
Aşığım İstanbul’um
Erzurum, 29.04.2005
Nizamettin Korucu
Kız Kulesi
Günlerden cumartesi bir Eylül sabahı
Amacım biraz gezmek ve de denizi seyretmek
Beşiktaş’ta kurdum en son karargahı
İliştim bir banka niyetimbiraz dinlenmek
Karşımda kız kulesi altı masmavi deniz
İşte bu düşünceyle rüyadayım ben deniz
Sordum kendi kendime suçu neydi kulenin
Sırrı neden çözülmez yokmudur hiç bilenin
Gece gündüz ordasın sen hiç üzülmezmisin
Tutmak istiyorum çağırsam gelmezmisin
Dertleşelim seninle gel beraber baş başa
Saklama gerek yok sevdalısın birine
Cezalandırmışlar seni denizin ortasında
Haykır masumluğunu Beşiktaş’a Üsküdar’a
Biri seni çiziyor bembeyaz kağıtlara
Çizmekle bitmiyor kağıda sığmıyorsun
Ben sana gelmem sen bana gel diyorsun
Tek bir şartla gelirim anlat bana öykünü
Duysun martılar balıkçılar hükmünü
Bak zaman geçiyor ben artık gitmeliyim
Nelere şahit oldum bir anlatayım
Artik bana müsade hoşçakal kız kulesi
Hoşçakal Beşiktaş Hoşçakalın Üsküdar.
İstanbul’un Fethi
Aştık geçilmez dağlar üstünden
Öyle vakur, öyle heybetli
Vardık ot bitmeyen vadilere
Ayağımız değdi yeşerdi!
Gönlümüzde büyüklüğü Asya’nın
Yıktı köhneliğini orta zamanın
Zamanın karanlığı ortasında
Şimşek örneği parlayan kılıcımız
Nur yağdırdı aydınlık yeni günlere
Eskilik, karanlık düşüverince yere,
Dağlar, denizler misali,
Yol verdi gemilere!
Sustu kulakları tırmalayan çan;
Burca bayrak dikince Ulubatlı Hasan!
İstanbul’u Dinliyorum
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geciyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık
İstanbul Sokaklarında
hani birlikte yürüyecektik
bu şehri
sonra deniz kıyısına oturup
dalgaları izleyecektik
saat kulesin mısır çarşısını
birlikte yürüyecektik
hani bir sözümüz vardı
gece gündüz demeden yürüyecektik
bu şehri
hani birlikte yürüyecektik
sabahlara dek müzik dinleyecektik
hani birlikte yürüyecektik
yılların o sonsuz günlerini
istanbul sokaklarında
İstanbul Kimindir?
İstanbul, bağrında bin bir hançerle
Zalimin üstüne yürüyenindir.
Maziyi aydınlatan fenerle
Öteleri görmeyi bilenindir.
İstanbul, Fatih’in gönlünde sevda,
Şehitlerin coşturduğu selindir.
Müjdeyi dalgalandırmak uğrunda
Ulubatlı’nın verdiği elindir.
İstanbul, Eyüp’te dinlenen sükut…
Göklerin sırdaşı minarenindir.
Her lahza yarini söyleyen Davut
Sevildiğini bilen yarenindir.
İstanbul, Kadıköy’de alışveriş…
Beyoğlu’nda sesi yırtan sesindir.
Süslü Moda’da kendini beğeniş…
Sarıyer’de çekilen nefesindir.
İstanbul, Boğazda eriyen zaman…
Bebeğini uyutan kucağındır.
Mehtaptan yudum yudum akan mekan
İçinde doğabilen çocuğundur.
İstanbul, Üsküdar’da çıkılan tepe,
Beşiktaş’a can veren denizindir.
Bahçesinde uzanırken sere serpe
Hayal kuranlar, İstanbul sizindir!
Ertuğrul Zengin
İstanbul Destanı
Sana bilmem hangi yönden bakayım
Gece başka gündüz başka güzelsin
Kâinatta eşsiz tek ve özelsin
Çağlar değiştirdi sevdan İSTANBUL
Efendimiz malum ezelden tanır
Binlercesi şehrin can kıskanır
Sinende yaşayan cennettir sanır
Cihanda emsalin yok ki İSTANBUL
Kalbini son defa fethedenlere
Elveda deyip de gitmeyenlere
İmkân bulamayıp gelmeyenlere
Engin hoşgörünle kızma İSTANBUL
Kâbe-i ziyaretgâhların vardır
Şühedadan namazgâhların yardır
Âlem-i insanlar çok arzu-dardır
Sevenin koynunda sar ki İSTANBUL
Köklü medeniyetlerin evisin
Tarihler boyunca ananevisin
Mukaddesatını yâd el de bilsin
Sırr-ı nikabını aç ki İSTANBUL
Her dinin mensubu ibadet eder
Havra Kilise ve Cami’ye gider
O insanlar gönül diliyle ne der
Sessiz niyetleri duy ki İSTANBUL
Tüm insanlar âlâ şeyler yazmışlar
Anlatacak bir söz bırakmamışlar
Nesillere misal hep taşımışlar
Ölçülmez değerin var ki İSTANBUL
Arz ile deniz ve mehtap bakıyor
Gerçek yıldızlardan taçlar takıyor
Her gönülde sevdan ataş yakıyor
Türlü dillerdesin bil ki İSTANBUL
Elbet ben de bir gün gelir geçerim
İlahi yasaya ben de naçarım
Yardan ya da senden vaz mı geçerim?
Bir eser de benden al ki İSTANBUL
Çınlar Cami’lerden ezan(ı)salası
Yıkar nefisleri def-i belası
Zeki’midir sanki tek müptelası
Eyyüb Sultan başta say ki İSTANBUL
Beşiktaş 11.05.02
İSTANBUL
Zeki İ.KIZILIŞIK
İstanbul dedim de seni hatırladım
İşte İstanbul
yorgun şehir
işte canından bezmiş boğaz vapurları
kederli tramvaylar
ve Galata Köprüsü’nden
telaşlı insanlar geçmektedir
bir gizli sevinç mahzun gözbebeklerimde
eriyen bir sükun kaldırımlarda adım adım
işte İstanbul
İstanbul dedim de seni hatırladım.
Balıkçı tepsilerinde gümüş balıkları
tekir,barbunya,canım uskumru,levrek
işte İstanbul
Ümit Yaşar Oğuzcan
İstanbul
Ey yedi tepeyi yutan
bin gelipte bir gideni
pişman eden şehir
tarihinin büyüsü
kalabalığını sıkıntısı
gurbetin derdi
var sende
kimilerine iyi davranırsın
kötü davarandıklarına ise
hiç acımazsın
bilmiyorum beni
nasıl karşılarsın