Akıl Başa Bela

Oldum olası aptal insanlara tahammül edemem; yaşantımdan uzak tutmaya çalışırım. Yavan gelir sohbetleri. Ve anlatılanın karşımdaki kişi tarafından anlaşılamıyor olduğunu birebir görmek rahatsız eder beni. Aynı frekansta değilimdir. Ne o benim söylemek istediğini anlar, ne de ben anlatmaya çalıştığını tam olarak anlatabilirim. Can sıkıcıdır iletişimsizlik ve de yarım kalan duygu düşünce, transferi…

“Aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun!” diye boşa dememişler. Zira dostun aptalsa eğer; istemeden de olsa düşmandan beter zarar verir sana. Bu yüzden arkadaşlarım da, hayatı paylaştığım insanlar da kesinlikle zeki olmalıdır. Tahammülüm yoktur yapılan espriyi bile anlayamayacak; imaları çözemeyecek; Çorum’un hikâyesi anlatıldıktan sonra bile leblebiye varamayacak olanlara… Düşman bile olsa akıllı insan her zaman caziptir gözümde; en azından zekâ vardır niyetinde, özünde ve de sözünde… Korkmam yani ben çoğu hazımsız gibi akıldan, mantıktan, bana güç katacaktan…

Bilginin güç olduğu öğretilerek büyüdüm ben; bilgiyi doğru yerde kullanabilmenin beceri olduğunu ise hayat gösterdi. Acı tatlı bir sürü tecrübe geçirdim ve o tecrübelerden aklımı ancak doğru zamanda, doğru şekilde kullanarak ayağa kalkabileceğimi; tatlılıklara da daha fazla tat katabileceğimi öğrendim. Onlardan ders aldım, çıkarımlarımı yerinde kullandım. Ne kadar bilirsen o kadar güçlü olunurmuş öğrendim. Aklımı kullandıkça güçlendim, egolarım törpülendi. Aklımı kullandıkça akılsızlığın ne kadar bunaltıcı ve rahatsızlık verici olduğunu gördüm. Ve daha da güçlü olabilmek için en çok aklımı güçlendirmeyi yeğledim…

Aptal insanlara gelince; yaptıklarından mesul tutulabilecek idrak gücüne sahip olmadıkları için beni delirten, çileden çıkaran hal ve hareketlerini yüzlerine direk söylediğimde bile istediğim ve tatmin eden cevaplar veremezler. Ben de kendi kudurmuşluğunla öylece ortada kalır “Bunu anlamak bu kadar mı zor?” dercesine yalvaran gözlerle karşımdaki anlayış fukarasına bakakalırım. Ya da gülümseyiveririm fark etmeden, anlaşılması gereken doğru kavranmadığında. Ama o bakışımın da, gülüşümün de anlamını anlamayacak kadar acizdir.

“Allah beyin dağıtırken bu neredeydi acaba?” dediklerim vardır mesela. Onlar yardıma muhtaç, evlere şenlik tiplerdendir. Karagöz ve Hacivat oyununun bir karesini canlandırıyormuşum gibi defalarca esas konuya dönmeye çalışırım. Ne yapsam boştur artık. Mevzu bahis olanı anlayamazlar bir türlü. Kızamam; çünkü kapasiteleri o kadardır. Olan tüm kapasiteleri de bir bezelye tanesini geçmez.

Doğruluk payı olmadığı halde kendinin akıllı olduğunu sananlar ise “vahim” sınıfına koyduklarımdandır. Kendi aptallığının farkında olmadığı gibi kendinden hiç farkı olmayanları aptal olarak lanse ederler. Mantıklı bir yorum yapmalarını beklemediğin veya o beklentiye girmediğin sürece komiktirler. Zararları sadece kendilerine ve de onların aklına güvenip yola çıkan daha aptal olanlaradır…

Beyni kullanılmadığı için düşünme yeteneği örselenmiş olanlar vardır. Uzun süre antrenmana ara vermiş sporcuların kasları gibi olmuştur gri beyin hücreleri. Onları kullanmaları gereken bir konu çıktığında da eşekten düşmüş karpuza dönerler birden. Açılmaları zaman alır. Pratik yapacakları uygun bir ortam veya yardımcı arkadaşlar bulunursa etrafta, belli bir süre sonra ilerleme kaydedip eski hallerine dönebilirler. Ama yine de ara sıra nükseder hamlamaları. Bönlük girmiştir ya bir kere metabolizmaya, arada bir olsa da teklerler…

Aslında bir lütuf olduğunu fark edemeden sahip oldukları akıllarının, ondan çok duygularıyla hareket edenler vardır aramızda. “Duygusuz olunmalı; hep mantıklı davranılmalı” demek istemiyorum! Kastettiklerim ikisinin de zamanını ve mekânını doğru ayarlayamayanlar… Duygularını ortaya dökmeleri gereken zamanlarda mantıklarıyla hareket edenler; ya da mantıkları ve sağduyularıyla hareket etmeleri gerekirken duygularına gem vuramayanlar. Zamanlama hataları hayatları boyunca büyük sorun olur. Ve neyi nerde yanlış yaptıklarını anlayamazlar bir türlü.Aklını kullanamayanlar vardır bir de. Aklını kullanamayacak kadar aptal olanlar… Onlara sunulan şanslar ve seçenekler kör gözüne parmak şeklinde önlerinde olsa da göremezler bir türlü; parmağı da, şansı da, doğru seçeneği de… Yaptıklarının yanlış, hatalı ve kötü sonuç getireceğini bilseler de olay anında mani olamazlar bir türlü içlerindeki

“Yanlış olanı yap” diyen sese. Sonradan akıllarını kullanarak çözebileceklerine inandıkları sorunlara, akıllarını sorunun cereyan ettiği ve de tam gerekli olduğu anda kullanmayı akıl edemezler nedense… Onca akla rağmen ellerinin avuçlarının içindekileri haybeye kaybederler… Akılsız başlarının cezasını ayakları bir ömür çeker…

Arsız akıllılar vardır. Hiç doymayan aç kurtlar gibi her şeyin daha fazlası için hırs yapanlar… Bencildirler; karşısındaki kim olursa olsun onun duygu, düşünce ve ihtiyaçlarına karşı kayıtsızdırlar. “Ben”le başlar tüm sözleri ve yine “ben”le biter bütün cümleleri. Kendi egolarıyla o kadar meşguldürler ki doğru dürüst bir şey paylaşamazsın onlarla. Hırsları akıllarının önüne geçmiş olan bu karakterdekiler, sonunda yapayalnız kalırlar ya da en fazla akıllıyla hükmedebildikleri, hırsları uğruna ziyan edebilecekleri aptallar toplarlar yanlarına…

Bütün bunların arasında aptal rolü oynayan akıllılar vardır ki en tehlikeliler bunlardır. Kendimce çok gelişmiş beynimle bu tür insanlara aptal muamelesi yaparken asıl aptalın ve aptal yerine konulanın kendim olduğunu anlayınca dona kalırım. Bu tipleri tehlikeli yapansa niyetleri daima gizli olmasıdır. Sen ona tüm içtenliğini sunmuşken o dürüstlükten tamamıyla uzaktır. İnsanların açıklarını arar, onları biriktirir ve yeri gelince onlarla beslenirler; çünkü kişisel menfaatleri her şeyin üstündedir. Hiç tereddüt etmeden en sevdiklerini bile yarı yolda bırakırlar ve açıklama yapma zahmetinde bile bulunmazlar. Yaptıkları açıklama ise en fazla “Hayat işte!” olur. Sakınılması gerekenlerdendirler; çünkü çaktırmadan, çoğu zaman da sinsice karşısındaki eşi, dostu, akrabayı ya da sevgiliyi kullanarak hedeflerine hem de zalimce ulaşmaya çalışırlar. Sen de kilitlendikleri amacı bilmediğin için saf saf yardım edersin.

Siz hangi akıllılardansınız ya da hangi akıllı sınıfına sokulmak istersiniz?
Hangisi size daha cazip, hangi türümüz daha çok prim yapıyor gerçek hayatta?
Aslında akıllı olmanın da başa bela olduğu bir hayatta yaşamıyor muyuz hepimiz?
Çoğu zaman aptal olup etrafınızdaki hiçbir şeyin farkında olmamayı, fark ettiklerinizi aslında fark etmemiş olmayı dilemediniz mi hiç siz de benim gibi? Hayat o zaman daha kolay, algılayacak bir zekânız olmadığı için yaşam daha yaşanabilir görünmedi mi size de?
Beyninizin idrak ettiği yalanlardan, hilelerden, aldatmacalardan ya da sizden yana olmayan tercihlerden bunalıp içmediniz mi yoksa sabahlara kadar?
Uyuşturulup tüm belleğinizin sizden habersiz silinmesini dilemediniz mi pek çok kez?
Acılarınız bir sonraki başlangıçlarınıza ket vurmadı mı bilinçsizce ya da hatalarınızdan aklınız sayesinde dersler almadınız mı; ve yaşananlar size ıstırap vermedi mi defalarca?
Aklınız ve aklınızın çıkarımları yüzünden savunmasız kalmadınız mı hayatta? Tüm gece düşünüp uykularınızı ziyan ettirmediniz mi kendinize? Yeni güne yorgun başlamadınız mı sonra?
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünebildiğiniz için “Paranoyak mı oluyorum acaba?” diye geçirmediniz mi içinizden?
Sırf aklınızdan dolayı “O bunu gözü kapalı halleder” “Ancak O çözümler bu olayı hem de çabucak” diye bütün işler üstünüze yıkılmadı mı ve siz bundan bunalmadınız mı daha önce?
Aklınıza imrenenler ve de aynı zamanda çekemeyenler yüzünden sorunlar yaşamadınız mı hayatta?
Cidden Aptal olup da hiçbir şeyin bilincinde olmamayı dilemediniz mi yürekten?
Aklınız başınıza bela olmadı mı bugüne kadar hiç?

Başak Ergenekon

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir