Bir Kurtuluş Destanı

Bir Kurtuluş Destanı

Osmanlıydı bir zaman tarihler yazan,
Dört bir yana kök salmış, kükreyen aslan.

Asırlarca yaşadı, nesil geçti aradan,
Zayıfladı kuvvetçe, dediler “hasta adam”.

Asiler çıktı, Osmanlıya başkaldıranlar,
Fitneyle parçaladı hain düşmanlar.

Küçüldü topraklar savaşlarda bir yandan,
Atmak istediler Türk’ü Anadolu’dan.

Bir inançla gürledi, yüce Türk milleti,
Önder seçti kendine Mustafa Kemal’i.

Millet birlik oldu, koştu düşman üstüne,
Nice canlar verildi, Maraş, Urfa, Antep’te.

Cephelerde Mehmetçiğin Allah sedası,
Temizlendi düşmandan güney, doğu, batısı.

Ay ve yıldız dalgalandı akan kanlar üstüne,
Ve ölümsüz marşımız doğdu Mehmet Âkif’le.

Büyük harpler yaşadı bu vatan, bu topraklar,
Yine de bir nebze susmadı gök kubbede ezanlar.

Büyük Ata önder oldu, açtı Millet Meclisi,
Daha sonra kuruldu Milletin İradesi.

Binlerce şehidiyle aldı, Türk milleti vatanı,
Tarihe şerefiyle yazıldı, bu “Kurtuluş Destanı”.

Bu “Kurtuluş Destanı”dır kuşak boyu sürecek,
İlelebet, yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecek

Erdoğan GÜNEŞ
Saltukova İlköğretim Okulu Öğretmeni
Çaycuma / ZONGULDAK

Bir Yolcuya

Bir Yolcuya

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sâkit yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklâl uğrunda, namus yolunda.
Can veren Mehmed’in yattığı yetidir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan cüz’ü de geçerken ele
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

Bu Vatan Kimin

Bu Vatan Kimin

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir…

Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır…

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir…

Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir…

Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir…

Orhan Şaik GÖKYAY

Cenk Türküsü

Cenk Türküsü

Türk Oğullarına

Düşman yine öz yurduna el attı,
Mezarından ata’n kılıç uzattı,
Yürü diyor, hakkı zulüm kanattı,

Attilâ’nın oğlusun sen unutma!
Medeniyet deme, duymaz o sağır;
Taş üstünde taş kalmasın durma kır:
Kafalarla düz yol olsun her bayır,
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Koş, Pilevne yine al bayrak taksın,
Gece gündüz Tuna suyu kan aksın,
Yaksın kahrın, bütün Balkan’ı yaksın;
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Ziya GÖKALP

Gençlik Marşı

Gençlik Marşı

Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar,
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.

Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar, taşlar.
Bu ağaçlar, güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.

Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar;
Yol uzun da olsa ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.

Ali Ulvi ELÖVE

Kahramanlık

Kahramanlık

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık: saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir kahramanlık;
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık:
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir.
Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerektir.
Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir…

Hüseyin Nihal ATSIZ

Kimdim

Kimdim

Maziye sor, ecdadımı söyler sana kimdi;
Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi.

Tufanlar, alevler beni bir kal’a sanırdı;
Taçlar uçuşur, dalgalanır, parçalanırdı.

Kahhâr atımın kanlı, kıvılcımlı izinde;
Bir başka denizdim ebediyyet denizinde.

Çarpardı göğün kalbi hilâlin avucunda;
Titrerdi yerin talihi merminin ucunda.

Günler, elimin çizdiği yerlerden akardı;
Üç kıt’ada korkunç atımın izleri vardı.

Üstünde uçarken o nişîbin bu firâzın,
En şanlı, şehâmetli hükümdarına arzın.

Tek bir bakışım sanki inayetti, keremdi;
İklîli hediyyemdi, arazisi hîbemdi.

Hançerdi hayâlim, bütün akvam ona kındı;
Baştan başa dünyâ bir esîrimdi; kadındı.

Asabına nabzımdaki ahengi verirdim?
Kasd eylediğim şekli verir, rengi verirdim.

Dünyâ bilir iclâlimi ben böyle değildim;
Ben, altı asırdan beri bir kerre eğildim!

Mithat Cemal KUNTAY

Kocatepe

Kocatepe

Boz kalpağıyla kar yağmış
Altın saçıyla gün vuran
Bir ulusta kan kaynamış
Bir canlı Kocatepe O.

Ağustos’un sıcağından.
Duruyor tarih içinde…
Nabzı odur, gündüz gece
Vuruyor tarih içinde.

Ay-yıldızı gökte doğmuş
Yerde al kanla yuğrulan
Çaldıran’dan Yavuz ağmış,
Bayrağı öpe öpe O.

Malazgirt’ten de Alpaslan.
Sarıyor tarih içinde.
Alnından onlar öptükçe
Yürüyor tarih içinde.

Behçet Kemal ÇAĞLAR

Mehmetçik

Mehmetçik

Göğü bir fecre sarar açtığımız bayraklar,
Yurdu, topraklara mıhlanmış adımlar saklar.

Çarpar ecdadımızın nabzı damarlarda bugün,
Koşar üç kıt’ada nal sesleri hâlâ Türk’ün!

Bir kâğıt parçası üstünde bakarken Hind’e,
On asır Gazneli Mahmûd’u bulur kalbinde.

Yeni rü’yâlara daldıkça bugün ırkım için,
Olurum gölgesi dünyâya vuran bir Temuçin.

Bendim Aydıncık önünden suya seccade salan,
“Yakasın Rumeli’nin pençe-i himmetle alan!”

Bendim, -elbet- ki bugün yâdı ölümden de acı,
Dalkılıçlarla kılıçtan geçirenler Mohaç’ı!

Adı üstünde benimdir o şehirler, köyler,
Nice dağlar, tepeler ismimi hâlâ söyler!

Bendim elbet şu Çanakkale’yi göğsüyle tutan;
Kara topraklara evlâdını vermiş uyutan.

Giydi al kanlarımın tuncunu yıllarca etim;
Boğdu son düşmanı yurdumda benim iskeletim.

Bastığım yer mezarimdır diyen elbet ölmez,
Silinir, toprak olur belki… Müebbet ölmez!

Bu çelik ruhu giyen etle kemikten madde,
Bir aşılmaz granit kal’a çeker serhadde!

Yedi kat toprağın altıyle bizimdir bu diyar,
Can verirken, bizi ecdadımızın ruhu duyar.

Kalbi Allah’a dayanmış dayanır dipçiğine,
Güvenir milletimiz yine Mehmetçiğine!

Yusuf Ziya ORTAÇ

Mustafa Kemalin Kağnısı

Mustafa Kemalin Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin açışıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına,
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız yanı sıra.
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden.
iriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında,
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim.
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden nicelden.
Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden ne,
Dah etti, yok.
Dahha dedi gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur.
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin.
Koma yollarda beni, kutun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım,
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA