Kategori arşivi: Dini Şiirler

Dinimize özgü şiir ve bu tarda güzel söz dizelerini buradan bulabilirsiniz

Bilmece

Bilmece

Bilmeceyim avam kul a seçimde.
Aşılmadık taşılmadık sur bende.
Yazılmışsam Levh-i Mahfuz içinde.
Ebediyyen ona mutlu, sır bende.

Gelin beni mahkemede yelleyin.
İfademi vicdan ile elleyin
Yavaş yavaş bilmeceyi belleyin
Muhanneti seven dava, yok bende.

Sahibinde beş hasletim çatılı.
Ateşlerim bir zalimde fitili.
Cürmü ile ağlatırım katili.
Hidayete bağlayıcı, nur bende.

Döktürürüm tövbekara içini.
Toplatırım zalimlere göçünü.
Okşatırım öksüz yetim saçını.
Merhamete bin bir kapı var bende.

Etrafıma farz nöbetçi kalkandır.
Vacib sünnet hırsızımı yakandır
Müstehabım mübahlarım hakandır.
Kulu Hakka kul eyleyen,bul bende.

Ne nesneyim ne maddeyim ne zaman
Ne akyazı ne gökyüzü ne duman.
Ne meleğim ne peygamber ne insan.
Üçünün de cevheriyim, bil bende.

Rüya değil hayal değil, el değil.
Gönül değil sevda değil, dil değil.
Umut değil nefes değil, yel değil.
Saydıklarım hepsi birden, kul bende.

Zülmetim yok zilletim yok zarım yok.
Mihnetim yok töhmetim yok, darım yok.
Yanarım yok dönerim yok, narım yok.
Güneşlerde, ateşlerde, kül bende.

Zarfım da yok mektubumda pulumda
Resmim de yok bedenimde kolumda.
Cürmüm de yok hiyanette kul umda.
Dileyene beraatten, yol bende.

Benim ile bütün darlık ferahtır.
Ferahımın şartı tevhit salahtır.
Sanatıyım, sanatkarım Allahtır.
Kalbe koydu kullarında,bul bende.

Adem inde nefsi ile itiştim.
Tevbesinde kalbi ile bitiştim.
İsmail e kurban olup yetiştim.
Merve safa sırlarını, gör bende.

Hacer ede şeytanı ben duyurdum.
Kalbi ile iblise vur buyurdum.
Eyyub u da sabır ile doyurdum.
Musibette şükredilen, dil bende.

Bir aşk için zifaf sırrı deldiler.
İkisi de kurbanıyla geldiler.
İsmim ile hakkı anda bildiler.
Kabil düştü Habil kaldı, hak bende.

Nur Muhammed Rahman ile buluştu.
Çevresine Cebrailler doluştu.
Münteha da yeni yollar oluştu.
Hak huzura izin bulan, yol bende.

Musa beni hızır dosta danıştı.
Hüdhüdlerim Süleymanda konuştu.
İbrahim de nar gülşene dönüştü.
Dost evine gönderilen gül bende.

Kuvvet idim Kelamullah Musa da.
Yılan yuttum elindeki asada.
Hayat verdim ölenlere İsa da.
Dirilmeye abı hayat var bende.

Acılarda hızır ilyas elim var.
Ateşleri söndürecek yelim var.
Gönüllere huzur veren dilim var.
Kıyamete buyur diyen Nuh bende.

Şehvet ile bela düştü yadına.
Ateş ile kalkan oldum tadına.
Yoldaşını muhbir eden kadına.
Eyvah hakkı gösterilen Lut bende.

Yetim köle iken kenan ilinde.
Sevgiliye döndüm canan elinde.
Yusuf benim Zeliha nın dilinde.
Zülm-ü zindan akibeti sır bende.

Beytullah a yaklaşırken O sefil.
Muttalip e olmuş idim ben kefil.
Benim ile gönderildi, Ebabil.
Rab dilerse gökten inan taş bende.

Bedir benim ben bedir im Hamza da.
Şehit benim ben şahidim Ravza da.
Osman dili Ömer eli kabzada.
Ebu Bekri Sıddık eden hal bende.

Kalbindeyim, Ali ilmin kapısı
Şehr-i Nebi sırrındadır yapısı.
Besmelenin B sindedir hepisi
İlme giden Hak nimeti nur bende.

Zülfikarım Ali Haydar belinde.
Doğru odun sırrım! Yunus elinde.
Şirin derler esen Ferhat yelinde.
Dağdan aşka su taşıyan yol bende.

Ferhat iken meleklerle çalıştım.
Niyazına bin gürz ile doluştum.
Ayrılıkta Şirin ile buluştum.
Vuslatıma akıl ermez hal bende!

Seccadesi Cüneyd-i nin ırmakta.
Enel Hakkı Hallacı mın sormakta.
Beyzavi nin Kur anını dermekte.
Muhiddin in halleriyim gör bende.

Rabia da kardeşiyim Basri nin
Abdestine altın sunan testinin.
Balık ile sohbet eden neslinin
Ethem ine deve soran sır bende.

Sizde Allah, altın diye inleyen.
Öküz ünün kuyruğundan dinleyen.
Eşkiyada gizli sırrı anlayan.
Geylani nin dilleriyim bil bende.

Semerkant ın zirvesiyim pesiyim.
Bilir misin Abdullah ın nesiyim.
Mezarından Allah Allah sesiyim.
Kulak vermiş Zengi leri bul bende.

Birgün gelir yıkılacak bu dağlar.
Elin iplik ayak iğne ne bağlar.
Kalem şimdi söker diker iş ağlar.
Mansur gibi nice Mansur yar bende.

Mansur İlhan Yakar
www.edebisanatlar.com G.Y.Müd.n. Yay. Müd.

ÇAĞRI…

ÇAĞRI…

Azâbıma,affıma mıdır bu çağrı ya RAB…
Bir işler işliyorum takdirini ben bilmem…
Affına ümidimiz olmasa hâlim harap…
Gel emrin olmasaydı belki korkumdan gelmem…

Öyle bir çağrı ki bu hiçbir sevgilide yok…
Çağıran çağırıyor üflediği nefesi,
Her çağrı cazip olmaz…bunaysa gidişten çok
Kulunu mutlu eden: ‘affettim..’ diyen sesi…

Alper Kürük

Düş Sebepsiz Olsaydı

Düş Sebepsiz Olsaydı

Şu tezekli tarlanın, altı taştan yapılmış,
Çevirirdi toprağa, taş sebepsiz olsaydı.
Fikir yüzmüş nehirde, akıl sele kapılmış,
Zikri hakim kılardı, baş sebepsiz olsaydı.

Göze kudret bağışlar, varlık onu görürdü,
Kimbilir haşyetinden, buz dağları erirdi,
Eksilmeyen mülkünden, rızkı hazır verirdi,
Sofra ihsan ederdi, iş sebepsiz olsaydı.

Coşamazdı ırmaklar, haz olurdu çağlamak,
Çözülürdü düğümler, gerekmezdi bağlamak,
Hele insan hasleti, hıçkırarak ağlamak,
Gönül daim gülerdi, yaş sebepsiz olsaydı.

Gül gülşende değil de, her bahçede açardı,
Güneş doğup batmayıp, nur-u daim saçardı,
Zamanın hasretinden, kaplumbağa uçardı,
Ayrı kanat vermezdi, kuş sebepsiz olsaydı!

Terazi hile çekmez, hüküm hakka ağardı,
Zalime mühlet olmaz, zülmü zaman boğardı,
Mevcudatın üstüne, her an rahmet yağardı,
Üşümezdi Kainat, kış sebepsiz olsaydı!

Herşey ihsan edilir, insan hazır alırdı,
Levh-i Mahfuz okunur, kafdağını bilirdi,
Doğmadan doğurmadan, kadın huri gelirdi,
Bebek sırdan olurdu, eş sebepsiz olsaydı!

Ne hasret ne gam çeker, ne saçını yolardı,
Umudun tadı olmaz, ne hayale dalardı,
Ayan görüp alemi, kabı bilgi dolardı,
Fani beka bulurdu, boş sebepsiz olsaydı!

Dile izin olmazdı, dönemezdi riyada,
Kimse mana aramaz, bulamazdı güyada,
Acep nasıl hikmettir, gözsüz görmek rüyada,
Aşikar gösterirdi, düş sebepsiz olsaydı!

Mansur İlhan Yakar

Hollanda Eindhoven Yıl 2006
www.edebisanatlar.com G.Y.Müd.

gönül

gönül

Aşkı arzulayıp erişmek lazım,
Ağla gönül ağla hu diye diye…
Hakk’ı destekleyip savaşmak lazım,
Ağla gönül ağla hu diye diye…

Şu sendeki kibri atıver hele,
Gaflete, zillete çatıver hele,
Dünyayı ukbaya katıver hele,
Ağla gönül ağla hu diye diye..

Görüneni görmek hüner değildir,
Kahkahayla gülmek huzur değildir,
Zikretmeyen kalp özgür değildir,
Ağla gönül ağla hu diye diye…

Nefsini ateşte yak ta uslansın,
Seherlere kadar amansız yansın,
Ruhun bu kazanda güzel arınsın,
Ağla gönül ağla hu diye diye…

Hayat seni hiçe itmeden evvel,
Güz gelip te sana çatmadan evvel,
Can teninden uçup gitmeden evvel,
Ağla gönül ağla hu diye diye…

Hz Hud (A.S.) Ad kavmi ve irem şehri (azap) Kıssası (Nesir yazısı)

Hz Hud (A.S.) Ad kavmi ve irem şehri (azap) Kıssası (Nesir yazısı)

Nuh tufanından sonra insanlar çoğaldılar

Dünya önceki halini aldı

Yeryüzünün çeşitli yerlerine dağıldı kabileler

Gittikleri yerlere

Yeni binalar

Yeni bağ ve bahçeler kurdular

Ad isimli bir kabilede

Yemen’in güneyine yerleşti

Etrafı güzel, toprağı bereketli bir vadi, suları bol, yağışı bol bir yöre idi

Ad kavmi çalıştı, çabaladı

Etrafı yemyeşil bir hale getirdiler

Sanki yeryüzünün en güzel kentiydi

Binalar büyük sütunlar halinde yükselmişti

Son derece güzel evler, muhteşem villalar yükselmişti bu şehirde

Ad kavmi bu güzel şehre irem adını verdi

Bu irem şehrinde yaşayan insanlar

Uzun boylu, güçlü, kuvvetli kimselerdi

Büyük surlar, sağlam kaleler yaptılar,

Silah ve cephane yapmak için atölye kurdular

Güç ve kuvvet onları gururlandırıyordu

Bu insanları kibir almış yürümüştü

Zenginlik de başlarını döndürmüştü

Diğer insanları küçük görüyorlardı

Memleketlerinin kenarından geçenleri istemiyorlardı

Yanlış işaret koyup insanları şaşırtıyorlar

Sonra yollarını şaşıranlara, kahkahayla gülüyorlardı

Hatta onları dövüp, eziyet ediyorlardı

Bu insanlara eziyet etmekten, zevk alıyorlardı

Akla gelmedik haksızlık ve vahşilik yapıyorlardı

Bu Ad kavmi kimseye, acımıyordu

Hatta Ad kavmi

Taşları, kayaları yontup put yapıyorlardı

Bu putlara tapınıp, Allah’a inanmıyorlar isyan ediyorlardı

Nuh kavminin bu yüzden yok olduğunu da düşünmüyorlardı

Allahü Teala bunun üzerine

Hud (A.S.) peygamber olarak yolladı bu insanlara

Hz. Hud (A.S.) ad kavmine

Allah’ın emirlerini bildiriyor

Putlara tapmayın Allah’a inanın

Kibiri bırakın, kötülüklerden vazgeçin

Ey milletim ben sizin peygamberinizim diyordu

Ve başlıyordu sözüne Allah’ın peygamberi

Allah inanan kullarına cennetini vadediyor diyordu

Ad kavmi Hz Hud (A.S.) kızıyorlardı

Bizi bu yüzden mi topladın başına diyorlardı

Biz babalarımızın taptığı putlardan vazgeçmeyiz diyorlardı

Hz Hud(A.S.) günlerce Allah’ın emirlerini anlattı bu kavime

Allah’ı inkar edenlerden olmayın

Putlara tapmayın Allah’ın azabı gelir size dedi

Bizim şehrimiz büyük kalelerle dolu

Bereketli bir şehir hiç bir şey olmaz

Biz kuvvetli bir milletiz dediler

Kibirlendiler, gururlandılar

Hz. Hud (A.S.) yapmayın ad kavmi dedi

Hz. Hud (A.S.) dinlemediler

Hz. Hud (A.S.) Allah’a dua etti

Yarabbi ad kavmine azabını gönder dedi

Ağladı Allah Hz. Hud (A.S.) duasını kabul etti

Ad kavminin kurduğu irem şehrinde kuraklık oldu

Günlerce yağmur yağmadı

Ekinler kurudu,evcil hayvanlar öldü

Kuyudaki tüm sular kurudu

İrem de yaşayan Ad kavmi şaşırmıştı

Sadece içme suları vardı

Kuruyan ekinlere, bağ ve bahçelerine ümitsizce bakıyorlardı

Hz. Hud (A.S.) son kez uyarıyordu

Allah’a inanın, ona ibadet edin diyordu

Onlar inanmayız diyorlardı

Yine putlara tapıyorlardı

Bu kavim iyice azmıştı Hz. Hud (A.S.) yanlarından kovuyorlardı

Allah Ad kavmine ve irem şehrine azabını göndermek istedi

Bir gün gökte siyah bir bulut belirdi

Ad kavmi kendilerine gelen bu buluta sevindiler

Sevinç içinde ayağa fırladılar

Yağmur bulutu geldi dediler

Putlara taptık, duamız kabul oldu dediler

İrem halkı çılgınca seviniyordu bu buluta

Birden görülmemiş rüzgar ortalığı kavuruyordu

Bütün ağaçları kökünden söküyor,bütün surlar, sütunlar devriliyordu

Bu rüzgar insanları da mahvediyordu

İrem şehrinde taş üstünde taş kalmamıştı

Ad kavmi ve irem şehri yok olmuştu

Bu korkunç fırtına

7 gece, sekiz gündüz sürdü

İnsan ve hayvanların hepsi ölmüştü

Sağ kalan bir Allah’ın peygamber’i Hz. Hud (A.S.) vardı

Allaha inanmayan bir kavim tarih olmuştu

Kuran-ı Kerim de kıssa yerini bulmuştu

İnanmayan bu kavim döndü içi boş hurma kütüğüne

İnanmadı Allah’ın Hz. Hud (A.S.) peygamber’ine

Serdar bu kısayı yazdı size

İnanmayanlar sizde okuyun gelin dize

İslam en büyük bir din

İçinde kalmasın kin

(Dilek.Aksoy.com sitesinde yer alıyor.

Hz. Muhammed’in sevgisi (s.a.v.)

BİZE DOĞRUYU ÖĞRETEN
BİZE İNSANLIĞI ÖĞRETEN
BİZE DÜRÜSTLÜĞÜ ÖĞRETEN
ALLAH RESULÜ YA MUHAMMED (S.A.V.)

İNSANLARA KURAN-I KERİMİ ÖĞRETEN
İNSANLARA HAKKI DİNİ ÖĞRETEN
İNSANLARA SEVGİYİ ÖĞRETEN
ALLAH RESULÜ YA MUHAMMSD (S.A.V.)

Hz. Musa (A.S.) (İlahi levhalar) Kıssası (Nesir yazısı)

Hz. Musa (A.S.) (İlahi levhalar) Kıssası (Nesir yazısı)

Yeryüzünde iyilik bilmeyen bir millet vardır.

Kuran-ı Kerimde İsmi zikredilen bu millet yahudilerdir.

Yüce Allah Hz. Musa (A.S.) gayretiyle

Yahudileri firavunun korkuç işkence ve zulmünden kurtarmıştı

Yahudiler oniki kabile halinde sina çölüne doğru ilerlediler

Mukaddes tur dağı civarında konakladılar

Susuz, otsuz, ağaçsız bu çölde

Allah israiloğullarına türlü nimetler ihsan etti

Nerden geldiklerini bilmedikleri

Kudret helvaları, bıldırcın etleri buluyorlardı

Sonra Hz. Musa (A.S.) asa ile bir kayaya vurdu

Oradan oniki pınar fışkırmıştı

İsrailoğulları rahat, huzur içinde yaşıyorlardı

Bir gün Allah Hz. Musa (A.S.) emretti

Yanına ilahi levhaları alarak tur dağına çıkmasını emretti

Allah Hz. Musa (A.S.) şöyle buyurdu

Dağa yanlız çıkacak kırkgün kalacaktı

Ayrıca bu levhaların üzerine

İsrailoğulları için gerekli olan emir ve yasaklar nakşedilecekti

Hz. Musa (A.S.) milletinden kırk gün ayrı kalacaktı

Yolculuk için gerekli hazırlıklarını tamamladı Hz. Musa (A.S.)

Sonra kardeşi Hz. Harun (A.S.) şu öğütleri verdi Hz. Musa (A.S.)

Ben dönünceye kadar milletime sahip çık

Doğru yolu bırakıp, sapıtıp azmasınlar dedi ve yola çıktı Hz. Musa (A.S.)

Hz. Musa (A.S.) ilahi levhalarla tur dağına çıktı

Orada sesini duyduğu Allahü Tealayı görmek istedi

Yüce Allaha yalvardı

Yarabbi bana kendini göster dedi Hz. Musa (A.S.)

Cenab-ı hak cevap verdi

Ya Musa sen beni göremezsin dedi

Buna takatin yetmez

Üstünde bulunduğun dağa bir bak dedi

Allahü Teala dağa tecelli edeceğim, nasıl paramparça olacak dedi

Hz. Musa (A.S.) dağa baktı

Ansızın taşlar, topraklar müthiş bir sarsıntıyla dağılıp paramparça oldular

Hz. Musa (A.S.) dehşet içinde haykırarak yere düştü

Gördüğü manzara karşısında dayanamamış bayılmıştı Hz. Musa (A.S.)

Uzun süre öyle kaldı

Sonra yeniden duydu Allahın sözünü

Kalktı ayağa yanında getirdiği levhalar yazılmış yanıbaşında duruyordu

Bu ilahi levhalarda Yüce Rabbimizin emir ve öğütleri vardı

İsrailoğullarının nasıl namaz kılacakları

Birbirlerine nasıl davranacakları

Hastalarını nasıl tedavi edecekleri

Nasıl savaşacakları

Ayrıca bilmeleri gereken bütün bilgiler bildiriliyordu bu ilahi levhalarda

Hz. Musa (A.S.) ilahi levhaları yanına alarak tur dağından indi

Ve kavminin yanına gelince şaşırdı kaldı

İsrailoğulları yüce Allahı bırakmış altın bir buzağıya tapıyorlardı

İsrailoğullarının altın bir buzağıya tapmaları Hz. Musa (A.S.) çılgına çevirdi

Kardeşi Hz. Harun (A.S.) yakasına yapıştı

Sonra Hz. Harun (A.S.) sakalından tutarak

Ya Harun neler görüyorum

Milletimizi bu buzağıya tapmalarını niye men etmedin

Hz. Harun (A.S.) ağlayarak başladı anlatmaya

Ya Musa (A.S.) sevgili kardeşim dinle dedi Hz. Harun (A.S.)

Ben bu buzağıya tapmayın deseydim

Bir kısmı bana inancak

Bir kısmı inkar edecekti beni

O zaman iki ayrı grup olacaktı

Bu iki grup birbirini boğazlayacaktı

Döndüğünde milleti böyle görünce

Daha çok kızarsın diye korktum dedi Hz. Harun (A.S.)

Ya Harun bu buzağıyı nerden getirdiler dedi Hz. Musa (A.S.)

Samiri adında bir adam var onun marifeti dedi Hz. Harun (A.S.)

Hz. Musa (A.S.) samiriyi yanına çağırdı

Sordu ya samiri bu buzağıyı nasıl yaptın

Samiri sırıtarak cevap verdi

Halkta çok sayıda altın vardı

Onları topladım ve erittim, buzağı şekli verdim

Sonra bir gün cebrail (A.S.) insan suretinde geziyor gördüm

Koşup onun yürüdüğü topraktan bir avuç aldım

Yaptığım altın buzağının üzerine o toprağı serptim

Bunun üzerine altın buzağı canlı gibi böğürmeye başladı

Halk bunu duyunca haşa Allahımız budur diye tapınmaya başladı

Ya samiriAllah san şiddetle azap edecektir

Senin yüzünden bu insanlar korkunç bir günaha düştü dedi Hz. Musa

Hz. Musa kavmini başına topladı

İlahi levhada yazılı olanları kavmine okudu

Allahın emirlerini gereğince

Onların işlerini düzenlemeye koyuldu

Daha sonra oradan kalkıp filistine doğru yola çıktılar

Hz. Musa (A.S.) kavmine savaşmayı öğretmek için bölüklere ayırdı

Filistinliler puta tapan isyankar bir kavimdi

Yüce Allah Hz. Musa (A.S.) ve kavmine filistinlilerle savaşmasını emretti

Bu düşüncesini israiloğullarına bildirince şaşırıp bağırdılar

Ne demek istiyorsun ya Hz. Musa (A.S.) dediler

Bizi mükemmel olan mısırdan çıkardın, çöllere düşürdün

Şimdi filistinlilerle savaşmamızı istiyorsun

Hayır filistinlilerle savaşmayı kabul etmiyoruz dedi israiloğulları

Bu konuşma devam ederken

Yüce Allah gazaba gelmişti

Ansızın bir dev kaya yerden kopup havaya yükseldi

Nankör yahudilerin başları üzerine gelip durdu

İsrailoğulları dehşetle irkildiler, bağırdılar

O kaya düşecek olsa, hepsi yok olacaktı

Ya Hz. Musa (A.S.) diye yalvardılar bizi kurtar dediler

Rabbine dua et Hz. Musa (A.S.)

Söz veriyoruz filistinlilerle savaşacağız dediler İsrailoğulları

Bundan sonra emrinden ayrılmayacağız diye söz verdiler Hz. Musa (A.S.)

Hz. Musa (A.S.) dua etti o büyük kaya başları üzerinde durdu, düşmedi

İsrailoğulları tehlike geçince sözlerinden geri döndüler

Filistinlilerle savaşmayacağız dediler

Birkaç gün sonra içlerinden biri ölü olarak bulundu

Hz. Musa (A.S.) ulu peygamber sordu kavmine

Bu adamı kim öldürdü ortaya çıksın dedi

Fakat hiç kimse yeniden kıpırdamadı

İsrailoğulları biliyorlardı ki

Allahın emri ğereği adamı suçsuz yere öldüren, idam edilecekti

İslama göre göze, göz çıkarılacak ve diş kırmaya ise diş kırılacaktı

Hz. Musa (A.S.) Allaha yalvardı

Yarabbi kimse suçu üzerine almıyor

Katilin kim olduğunu bildir bana dedi

Cenab-ı Hak şöyle vahyetti Hz. Musa (A.S.)

Bir sığır kesip, derisiyle ölüye vurun dedi Allhaü Teala

O zaman o ceset kendisini kimin öldürdüğünü size söyleyecek dedi

Hz. Musa (A.S.) durumu kavmine iletince

İşi zora koşmaya başladılar

Ya Musa o sığır nasıl bir sığırmış Allah onu bize bildirsin dediler

Allahın emrini iletti Hz. Musa (A.S.)

Bu sığır ne çok yaşlı, ne de pek körpe değil

İkisi ortası bir sığırmış ve rengi sarı renkteymiş dedi

İsrailoğulları Ya Musa bütün inekler birbirine benzer dediler

Nihayet Hz. Musa (A.S.) ve kavmi bu buldular sonunda

Hz. Musa (A.S.) o ineği kesip, derisini öldürülen insanın cesedine vurunca

Ölü dirilip kendisini kimin öldürdüğünü açıkca bildirdi

Bunun üzerine Hz. Musa (A.S.) katili yakaladı

Ve katili islama göre idam ettirdi.

Aradan epeyce zaman geçti

Yahudiler lüzumsuz yere sızlanıyorlardı

Mısırda geldik rahatımız kaçtı

Çöllerde aç, susuz kaldık diyorlardı

Hz. Musa (A.S.) israiloğullarının bu sözleri üzerine şakınlıkla bakıyordu

Yeniden kavmini topladı başına Hz. Musa (A.S.)

Allah filistililerle savaşmamızı istiyor

Artık bu emre uyun diyordu İsrailoğullarına

Korkuyla titrediler bu emre razı olmadılar

Dediler filistinliler çok güçlü biz ölmek istemiyoruz dediler israiloğulları

Hz. Musa (A.S.) kavmini yeniden ikaz etti

Hz. Musa (A.S.) ey israiloğulları dedi Allahın nimetlerini hatırlayın

Oğullarınızı boğazlıyan, sizleri köle gibi çalıştıran

Firavunun şehrinden kurtuldunuz

Allah denizi yarıp size yol açtı

Sonra Allahı inkar edip buzağıya tapıyordunuz, Allah yine sizi affetti

Allah size bıldırcın eti ve kudret helvası ikramında bulundu

Bir kayadan su ihtiyacınız için oniki adet oluk, oluk pınarlar çıkardı

Çölün hararretinden korusun diye buluttan size şemsiyeler yaptı

Artık Allaha itaat edin

Korkmadan filistinlilerle savaşın dedi Hz. Musa (A.S.)

İsrailoğulları Hz. Musa (A.S.) bu ikazını dinlemedi

Hayır savaşmayacağız dediler

Hz. Musa (A.S.) kederleniyor gözlerinden yaşlar akıyordu

Artık kesinlikle anlamıştı Hz. Musa (A.S.)

İsrailoğulları kadir, kıymet bilmez zalim bir topluluktur

Hz. Musa (A.S.) diz çöküp Allaha yalvardı

Yarabbi kardeşim Hz. Harun (A.S.) başkasına söz geçiremiyorum

Artık bizimle bu yoldan çıkmış milletimin arasını ayır

Duamı kabul et Yarabbi dedi Hz. Musa (A.S.)

Allah buyurdu o topraklar kırk yıl haram kılındı onlara

Çöllerde binbir kahır içinde yaşayacaklar

Allah sen o asi millet için üzülme dedi Hz. Musa (A.S.)

Hz. Musa (A.S.) ve Hz. Harun (A.S.) oradan ayrıldılar

Sonra şiddetlibir rüzgar esmeye başladı

Çölün kumunu, toprağını birbirine karıştırdı, müthiş bir rüzgardı bu

İsrailoğullarının barındıkları çadırlar uçuyor, uzakalra savruluyordu

Şimşekler çakmaya, yıldırımlar düşmeye

Korkunç bir yağmur, yağmaya başladı

Sonra ortalık zifiri karanlığa büründü

Göz gözü görmüyordu

Nankör israiloğulları panik içinde sağa, sola koşuyorlardı

Ayrıca bağırıp, çağırıyorlardı

Bu afetler günlerce devam etti

Yahudiler çil yavrusu gibi dağıldılar çöle

Yüce Allahın verdiği nimetlere nankörlük eden bu millete

Hak ettiği cezayı vermişti, hepsi öldüler

İsrailoğulları Allahın azabını buldu

İmansız kavime bu son oldu

Hz. Musa (A.S.) ve Hızır (A.S.) Kıssası (Nesir yazısı)

Hz. Musa (A.S.) ve Hızır (A.S.) Kıssası (Nesir yazısı)

İsrailoğulları Allah’ın emirlerine asi olduklarından

Sina çöllerinde aç ve sefil dolaşmaya başladılar

Hz.Musa (A.S.) kendine inanan bir gençle yoluna devam etti

Bu genç iyi yürekli, temiz bir insandı

Hz.Musa (A.S.) adım adım takip ediyordu

Hz.Musa (A.S.) yemek yapıyor, su bulmasına yardım ediyor

Ayrıca başka işlerine de yardım ediyordu

Yüce Allah Hz.Musa (A.S.) ‘ın çok alim, bir bilgili insanla buluşmasını istedi

Bunu Hz.Musa (A.S.) vahyetti

Büyük peygamber o kişiyle iki denizin birleştiği yerde buluşacaktı

Günlerce yürüdüler iyi yürekli adam ve Hz.Musa (A.S.)

Bir gün genç hizmetçi adam balık avladı

O sırada tarif edilen yere gelmişlerdi

Büyük bir kayanın üzerine oturup görüşecekleri adamı beklediler

Hiç kimse yoktu ortalıkta, yeniden yola koyuldular

Genç hizmetçi adam avladığı balığı kayanın üzerinde unutmuştu

Balık çırpınarak suya karışmıştı, kaybolup gitti

Epeyce uzaklaşmışlardı

Karınları acıkınca, genç adam balığı hatırladı

Hz.Musa (A.S.) dönerek özür diledi

Dedi efendim kayalığa vardığımızda, balığı orda bırakmıştın

Şeytan bana onu, unutturdu

Herhalde suya düşüp, kaybolmuştur

Hz.Musa (A.S.) düşündü

Şüphe yok ki Allah o iyi adamla buluşmamız için bunu yaptı dedi

Tekrar balığın unutulduğu yere dönmemizi istiyor, sonra geri döndüler

Gerçekten o alim adamı orada, kayanın üzerinde oturur buldular

Hz.Musa (A.S.) adama dönerek

Allah’ın sana öğrettiği bilgileri bana öğret dedi

Hz.Musa (A.S.) ben seninle beraber gezeyim dedi

Bu kişi Hz.Hızır (A.S.) ‘dan başkası değildi

Hz.Musa (A.S.) tebessüm ederek cevap verdi

Hz.Hızır (A.S.) benim yaptığım işlere tahammül edersen iyi olur dedi

Hz.Musa (A.S.) , Hz.Hızır (A.S.) ‘ın yapacağın işlere karışmam dedi söz verdi

Hz.Hızır (A.S.) , Hz.Musa (A.S.) o zaman peşimden gel dedi

Sonra yaptığım işler yüzünden, bana bir şey sorma dedi Hz.Hızır (A.S.)

Artık gidelim dedi, Hz.Hızır (A.S.)

Uzun bir yolculuktan sonra, deniz kenarında bir gemiye bindiler

Gemi denizin ortasına geldiğinde

Hz.Hızır (A.S.) çiviyle gemiye bir delik açmaya başladı

Hz.Musa (A.S.) korkuyla seslendi

Ne yapıyorsun gemi su alırsa, hepimiz boğuluruz

Hz.Hızır (A.S.) kızmada, her işe sabredecektin dedi

Hz.Musa (A.S.) , Hz.Hızır (A.S.) ‘dan özür diledi

Gemi limana gelince, gemiden indiler

Yollarına devam ettiler

Yolda ufak oynayan bir çocuk gördüler

Hz.Hızır (A.S.) koşarak çocuğu tuttu ve bir lahzada çocuğu öldürdü

Hz.Musa (A.S.) yine dayanamadı, bu suçsuz çocuğu öldürdün dedi

Hz.Hızır (A.S.) kızmada, sana dayanamazsın demiştim dedi

Hz.Musa (A.S.) , yine Hz.Hızır (A.S.) ‘dan özür diledi

Yeniden yürümeye devam ettiler

Yolları bir köye uğradı

Yiyecekleri tükenmiş, karınları acıkmıştı

Yanında paraları da yoktu

Hz.Musa (A.S.) ve beraberindekiler, köylülerden yiyecek istediler

Köylüler yiyecek vermedi, kapıları yüzlerine kapattılar

Hz.Musa (A.S.) ve Hz.Hızır (A.S.) çaresiz bir duvarın kenarına oturdular

Duvar nerde ise yıkılacak, durumda idi

Hz.Hızır (A.S.) çamur kardı ve duvarı güzelce tamir etti

Hz.Musa (A.S.) yine dayanamadı sordu

Hz.Hızır (A.S.) ne yapıyorsun dedi

Bize bir lokma yiyecek vermeyen, köylülerin duvarını tamir ediyorsun

Hz.Hızır (A.S.) doğruldu, Ya Musa (A.S.) dedi

Senle ayrılma zamanımız geldi

Üç kez yapmaman gereken işi yaptın

Yaptığım işlere sabır edemedin Ya Musa (A.S.) dedi

Hz.Hızır (A.S.) dinle Ya Musa (A.S.) dedi

Bu yaptığım her işe gelince

Her işte bir hikmet var dedi

Sanki Hz.Hızır (A.S.) öğretmen, Hz.Musa (A.S.) da öğrenci idi

Oturdular Hz.Hızır (A.S.) başladı anlatmaya

Bindiğimiz gemiyi çiviyle deldim

Çünkü gemi fakir üç, dört adamındı

Yollarında, uğrayacağı yerlerde zalim bir korsan vardı

Onları yakalamasın ve gemi geç gitsin diye gemiyi deldim dedi

Allahü Teala bana öyle emretti dedi

Hz.Musa (A.S.) , Hz.Hızır (A.S.) seni anlıyorum dedi

O zaman peki çocuğu niye öldürdün dedi Hz.Hızır (A.S.)

Hz.Hızır (A.S.) başladı anlatmaya

O çocuğun annesi ve babası

Allaha itaat eden dindar insanlardı

Fakat çocuk büyüyünce kafir olacak

Anne, babasına işkence edecek

Allahü Teala bana bildirdi ve öyle emretti dedi

Çocuğu da o yüzden öldürdüm dedi

Bari ahirette anne, babasına faydası olsun dedi Hz.Hızır (A.S.)

Hz.Musa (A.S.) söyleyecek söz bulamamıştı yine

O zaman dedi Hz.Hızır (A.S.) köyde yıkık duvarı niye ördün o zaman dedi

Köyde iki yetim çocuk vardı

Duvarın altında ise babalarından kalma, hazine mevcuttu

Rabbim duvarın altındaki hazinenin

Yetim çocukların eline ergenlik çağında geçmesini istedi

O duvarı o yüzden ördüm

Hazine başkasının eline geçmedi dedi Hz.Hızır (A.S.)

Allahü Teala bana bildirdi ve öyle emretti dedi Hz.Hızır (A.S.)

Bütün bu işleri o yüzden böyle yaptım dedi Hz.Hızır (A.S.)

Hz.Musa (A.S.) ellerini havaya kaldırıp Allaha şükretti

Bilmediği bir çok şeyi

Bu ulu insan Hz.Hızır (A.S.) sayesinde anlamıştı

Hz.Musa (A.S.) bu sayede neler kazandığını düşündü

Hz.Musa (A.S.) anlatılmak istenen

İnsan öfkesine hakim olmalı, sabretmesini bilmeli

Ayrıca iyilik yaparken karşılık beklememeli

Herşeyi bildiğini zanneden insanlardan, daha bilgili insanlar mutlaka vardır

Hz.Hızır (A.S.) ‘dan Hz.Musa (A.S.) bunları öğrenmişti Allah’ın izniyle

Hz.Musa (A.S.) bunları düşünürken

Başını kaldırıp baktı, yanında kimse yoktu

O iyi adam Hz.Hızır (A.S.) kaybolup gitmişti

Onun nereye gittiğini bilmiyordu Hz.Musa (A.S.)

Onun nereye gittiğini bilen sadece Allahü Teala idi

O bilir her şeyin doğrusunu

O tek ilahtır kullarını sever

Bu Hz.Hızır (A.S.) dünyayı gezer

Yaşarmış şimdi bile görenler varmış

Hz.Hızır (A.S.) iyilik denince o varmış

Gerisini sormayın, doğrusu Allah katında

Hz.Eyüb (A.S.) (Hastalık) Kıssası (Nesir yazısı)

Hz. Eyüb(A.S.) Hz.ishak (A.S.) oğludur

Amcası Hz. İsmail (A.S.) kızıyla evlendi

Zamanla eşi ve çocukları ile şam tarafına yerleştiler

Eyüb olgun ve iyi birisi idi

Allah’tan korkar, kötülüklerden kaçardı

Allah ona mal ve evlat bereketi ihsan etti

Yedi oğlu, üç kızı oldu

Ayrıca yedi bin koyunu, üç bin devesi, beş yüz çift öküzü vardı

Kölelerinin ise sayısını bilmiyordu Eyüb (A.S.)

Allah bu onu zenginlikle bırakmadı

Allah onu ilim ve peygamberlikle müjdeledi

Şam ve ahalesine peygamber olarak gönderdi

Bütün davetine rağmen çok az kişi islama tabi oldu

Cenabı Hak Eyüb (A.S.) çok hoşnut ve razı idi

Birgün yeryüzünde dolaşan şeytana; dedi ki

Yeryüzünde onun gibi Allah’tan korkan kimse var mı

Şeytan da tabi korkar hali durumu iyi

Evlatları var ondan dedi

Bunlar olmasa sana isyan eder dedi şeytan

Hak Teala şeytana ne varsa o senindir dedi

Eşkiya mallarını yağmalamış, sürülerini talan etmiş

Kölelerini kaçırmış, çoğunu öldürmüşlerdi

Hz. Eyüb(A.S.) Allah verdi, Allah aldı dedi

Hak Teala’ya şükür etti

Hz. Eyüb(A.S.) oğulları ve kızları büyük oğlunda toplanmışlardı

Bu esnada evin yıkıldığını

Çocuklarının çoğunun öldüğünü söylediler Hz. Eyüb (A.S.) ‘a

Hz. Eyüb(A.S.) bunun üzerine

Ayağa kalktı saçlarını kesti, cübbesini yırttı

Sonra yere düşerek secdeye kapandı

Ve dedi ki anamdan çıplak doğdum

Ve çıplak olarak geri döneceğim dedi

Devam etti konuşmasına

Herşeyi verende Allah

Herşeyi alanda Allah dedi Hz. Eyüb(A.S.)

Şeytan bu olanları az görüyordu

Hz. Eyüb(A.S.) ‘a az diyordu

Evladı, malı, mülkü yok ama sıhhati yerinde diyordu şeytan

Hz. Eyüb(A.S.) tepeden, topuğuna kadar çıbanlar sardı

Zevcesi bile daynamadı bu işe

Hz. Eyüb(A.S.) ‘ ın vücudu kokuyordu

Bütün köylü bu hastalık köyümüzü de sarar diyerek

Onu köyün dışına çıkardılar

O bu dayanılmaz acılara dayanıyor Allahı’na şükrediyordu

Hz. Eyüb(A.S.) Allah’ın bu imtihanını geçmişti

Bütün musibetler Hz. Eyüb (A.S.) yıldırmadı

Allah ona emretti

O ayağının da topuğu ile yere vurdu

Kaldığı yerde ki topraktan bir pınar fışkırdı

Bu pınardan çıkan suyu içti ve yıkandı

Yeniden eskisi gibi iyileşti

Bu Allah’ın bir hikmetiydi ona

Cenabı Hak bu sabrına karşı, sıhhatini geri verdi ona

Yeniden yedi oğlu, 3 kızı oldu

Kendisi de torunlarını görene kadar yaşadı

Allah’ın izniyle hayata doyarak yaşadı

Ve hayata doymuş olarak vefat etti

Serdar etti iki kelamı

İnanana Allah selamı

(Dilek.aksoy.com sitesinde yer alıyor.)

kadir gecesi

kadir gecesi

‘ Oku…’ ilk âyetiyle bu gecede başlayan
İnip inip yirmi üç yılda tamlandı KUR’AN…

Ayet âyet iniyor muhteşem Kitap KUR’AN
ALLAH lûtfuna erdi aylar içi RAMAZAN.

‘ Bin aydan hayırlıdır…’ der ki sûre bundandır
Çünkü bu ay içinde KADİR GECESİ vardır.

CEBRAİL ve MELEKLER hayır için inerler
Gün doğumuna kadar hayır dolar gökler,yer.

Güvercin kanadında açılır can yarışa
Melekler şahit olur yakarıp, yalvarışa.

Bu gecenin affıyla günâhlar erir bir bir
İşte mübarek gece emsâlsiz bir gecedir…

Hûşû ile okuyup her âyetten ders alan
Müminlere sen şahit ol Yüce Kitap: KUR’AN…

ALPER KÜRÜK