Kategori arşivi: Çanakkale Şiirleri

Kahramanlık destanı siirlerin hayata döndüğü yerde tekrar canlanıyor

çanakkale marşı

çanakkale marşı

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı.

Çanakkale içinde sıra sıra selviler
Binbaşı oturmuş asker öğütler.

Çanakkale içinde bir kırık testi
Anneler babalar ümidi kesti

Arı burnundan çıktık yan basa basa
Düşmanlar kaçıyor, kan kusa kusa.

çanakkale savaşı

çanakkale savaşı

Gülmeyiniz ey düşmanlar,
Çanakkale geçilemez.
Bekler nice kahramanlar,
Çanakkale geçilemez.

Filo, filoya dayansa,
Yerler bomba ile yansa,
Siperler kana boyansa,
Çanakkale geçilemez.

On Sekiz Mart Zaferi’ni,
Herkes tanır Türk erini,
Ölür de vermez yerini,
Çanakkale geçilemez.

Türk’ün göğsü, Türk’ün kolu,
İman ile kuvvet dolu,
Aslan yurdu Gelibolu,
Çanakkale geçilemez.

Akan kanlar dönse sele,
Conkbayır’ı geçmez ele,
Dünya kopup gelse bile,
Çanakkale geçilemez.

Birçok milletin askeri,
Yenilerek kaçtı geri,
Anladılar Türk’ün yeri
Çanakkale geçilemez.

Ali Osman ATAK

çanakkale savaşı 2

çanakkale savaşı 2

Yıl 1915,
Günlerden 18 Mart,
Bugün hava yine çok sıcaktı,
Buna rağmen, savaş sürmekteydi.
Ordumuz var gücü ile savaşmaktaydı.
Sıcaktan da hiç bunalmamaktaydı.
Çünkü onlar Türk oğlu Türk’tü,
Fransız ve İngilizler,
Hem bunaldılar, hem de yenildiler.
Bu sonuca sevindi Türk oğlu,
Biraz da üzüldü hani Türk oğlu,
Çünkü 1000’lerce şehit vermişler.
Bu kutsal toprak ve bayrak uğruna,
Nice nice evladını şehit vermişler.

15 Mart 2003 KIRIKKALE

Betül Pehlivan

çanakkale zaferi

çanakkale zaferi

Her şeyi hesaplayıp yurdumuzu böldüler
Bizi yok etmek için sürülerle geldiler
Türk’ü tanımadılar gafletlere daldılar
Mehmetçiği görünce kanı dondu kurudu
Mehmetçik şehit oldu vatanını korudu

Düşmanlar tekniğiyle işini kolay sandı
Her taraf cehennemdi ateş barut ve kandı
“Çanakkale geçilmez” o ne müthiş destandı
Can verdi Mehmetçikler vatanını korudu
“Ya ölüm Ya istiklâl” buydu şartı şurutu

Cephede her yer müthiş, kan barut kokuyordu
Mehmetçik mermisizdi süngüyü takıyordu
Ölüme emir almış dualar okuyordu
Taarruz için değil ölmek için yürüdü
Düşmana dehşet saldı vatanını korudu

İşte böyle ölümü ölümsüzlük bilmişler
Ne engin iman gücü, ölürkende gülmüşler
Anladı ki düşmanlar yanlış yere gelmişler
Onları aynı anda büyük korku bürüdü
Bizim şehitler ölmez onlar öldü çürüdü

Der Mikdatî askerin her biri bil ki zahit
Cengaverce savaştı vatan uğrunda şehit
Kazanmayı bildiler imanlarıydı ahit
Şadolsun ecdadımız vatanını korudu
Ölen düşmanları da Mehmetçikler kürüdü

Mikdat Bal

çanakkale şehidine

çanakkale şehidine

Bir orduya bir bölükle,
Boş karınla, boş tüfekle,
Karşı duran yiğidim.
Ey benim yalın ayak,
Yama tutmaz libâs giyen şehidim.
Aşsız, susuz düşmana saldırıpta,
Aç karnından, kurşun yiyen şehidim.
Düşmanın çiğnediği vatanda can,
Bedenime yüktür, diyen şehidim.

Senin candan ve cânandan,
Yücede tuttuğun vatan,
Kolyuğa pazarlanıyor.
Sığıntılar başa geçti,
Sahipler azarlanıyor.
Parçalayıp bölmek için,
Sinsice hızarlanıyor.

Bizi adam belleyip,
Emanet ettiğin yurt,
Uğruna şehid olup,
Bağrında yattığın yurt,
Soysuzlar eline düştü,
Kölelik yoluna düştü..

Senin diktirmediğin,
Bayraklar dikiliyor.
Tüm temel değerlerim,
Sırayla yıkılıyor,
Hazan vurdu çınarı,
Yapraklar dökülüyor..

Biz uyurken düşmanlar,
Etrafımızı sarmış.
Meğerki içimizde,
Nice Anzaklar varmış.
Hilâlli maskelerle,
Haçlı içime girmiş.

Maskeli soysuzlara,
Inananda hakkın var.
Tek dişli canavara,
Yamananda hakkın var.
Yabancı bayraklarla,
Gönenende hakkın var.

Bizi affet demeye,
Bunların yüzleri yok.
Bunlar serapa kabuk,
Bomboşlar, özleri yok.

Affetme yiğidim, ihânetlerini,
Can verdiklerini, verenlerin.
İki elin yakalarında olsun, ahirette,
Bayrağı kumaş,
Vatanı toprak,
Bağımsızlığı boş görenlerin..

Ergenekon çevirdi, yine dört yanımızı,
Demirdağları bulmak, borcumuzdur şehidim.
Nevruz vakti, bu çemberden çıkmaya,
Ateşle geçit delmek, borcumuzdur şehidim.
Seni geçilmez eden, Çanakkale ruhunu,
Silkinip, tekrar bulmak, borcumuzdur şehidim….

İlhan Esen

çanakkale şehitleri

çanakkale şehitleri

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

Çanakkale Şehitlerine

Çanakkale Şehitlerine

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

çanakkalede otuzbin şehit

çanakkalede otuzbin şehit

Çanakkalede otuzbin şehit,
Hepsi bir birbirinden yiğit,
Bundan sonrasını tarihler yazar,
Çanakkale de analar ağlar.

Derdim derdim garip halim,
Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım,
Ne analar ne bacılar,
Çanakkalede zaferler yatar.

Düşman pusu atmış çanakkale yollarına,
Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara,
Yol vermesen küserim yara,
Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.

Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne,
Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde,
Mekanınız cennet olsun ebediyetde,
Çanakkalede şehitler yatar diz dize.

Haydar Turan

çanakkalede vurulan mühür

çanakkalede vurulan mühür

Anadolu’dan
ege’ye vurulan mühür
lacivert kokulu suya
körüklü çizme izleri düşer
istiklal için ölmeyi emreden
asrın dehası Mustafa Kemal’in…

Ah bir dile gelse
conk bayırındaki taşlar
yavuz zırhlısı hançer misali
saplanır düşmanın hayaline
dalga dalga yayılır öyküsü
yedi düvel şapka çıkarır
ordularda alay kıvraklığı
güneş top sesine uyanır
gece şimşekler doğar
süngü çarpışmalarında
destanlar yazılırken
bir altın sayfa düşer tarihe
söyleşir her dinden ana kuzusu
tarihin dönüm yeri olan Çanakkale’de…

01.02.2005
A v r a s y a
Ahmet Erdem

çanakkalede şehadet

çanakkalede şehadet

Conkbayırında kaldın elbet sana felaket
Bir bilseydin burası bizim memleket
Türk tür Türk e tek rakip devlet
Hep dışardan destekli büyük hiyanet
Yedi düvel hepsi birden önümde
Unutmayız anarız seni Anzak gününde
Barıştan yana oldu Çabamız
Yurtta sulh, Cihanda sulh diye öğüt veren Atamız
Tarihten alsaydık ibret
Türkü, Kürdü bir Millet
Buna şahittir Çanakkale de şehadet
Toprak rengi kızıllara boyandı
Yedi düvel hepsi birden dayandı
Bin yıl oldu bu topraklar bize yazıldı
Her göz dikene, gürzle mezar kazıldı
Çanakkale benim güzel vatanım
Fedadır sel olsa akan kanım
Ayrılık en büyük gaflet
Türkü, Kürdü bir Millet
Buna şahittir Çanakkale de şehadet

İrfan Kayagil